KIZIL BAYRAK SİYAH SANCAK

NAFİ ÇAĞLAR

Üyelik Girişi
NAFİ ÇAĞLAR - Kişisel
Ürün ve Hizmetler
Site Haritası
Takvim
BİZ NE İDİK
BİZ NE İDİK

Tanrı Dağları'ndan düze indik.
Bozkırlarda ata bindik.
Ne Moğol idik, ne Çin'dik...
Biz; Bilge Han, Kültiğin'dik...

Dinlemez idik Hindu'yu, Persi.
Çekinirdi, Moğol'u Rusu.
Sedleri aşardı akıncı hırsı.
Biz; Mete, Teoman idik...

Altaylar'da at koştururduk.
At nallarıyla su coştururduk.
Ne dinlenir, ne boş dururduk.
Biz; Oğuz, Kara Han idik...

Issık'ta su içer idik.
Sir-Derya'ya geçer idik.
At üstünde uçar idik.
Biz; Salur Han, biz Kazan idik..

Karabaş koçu 'yeni yıl' sayardık.
Üstüne onbir ongun koyardık.
At koşumuyla kültür yayardık.
Biz 'uygar' biz yaman idik..

Bizimdi; bütün Asya'nın içi.
Meskenimizdi; Pekin, Urumçi.
Karşı koyamazdı Mançur'u, Çin'i.
Biz 'hükümdar' biz 'han' idik...
 

Nafi Çağlar Mihmadlı

NE DİYE

NE DİYE

Bizans'a dayandı Çağrı komutan.
'Baş Emir' oldu Tuğrul Sultan.
Boy boy biz olduk Müslüman,
Alemdarlık bize gelsin diye...

Fırat' buraktık biz Kılıç Arslan'ı.
Diyojen'e gönderdik Alp Arslan'ı.
Anadolu'ya saldık Şah Süleyman'ı,
Anadolu da bizim olsun diye...

Paşalar atadık Sırbistan'a.
Donanma yolladık Hindistan'a.
Yollar açtırdık biz Arabistan'a,
Onlara da kader gülsün diye...

Bir 'il' eyledik biz Mısır'ı.
Adalette etmedik kusuru.
O zaman gördüler altın asrı,
Onlar da Türk'ü bilsin diye..

Afrika'da gezdirdik Barbaros'u.
Şimalde Baltık'a tıktık Rus'u.
Bize dayanmadı Frenk-Slav ordusu,
Dünyalar da bizi bilsin diye..

El birliği etti tüm İtilafı.
Yanlarındaydı, Hindu'su, Anzak'ı, safı.
Onlara gösterdik ettikleri gafı,
Türkiye'miz payidar kalsın diye...
 

Nafi Çağlar Hacıömeroğlu

 

FRENK'E ÇEYREK KALA

FRENK'E ÇEYREK KALA

 Altaylar’dan bir çıktık ki yola,
Bindik atlara, sürdük dört nala,
Durduk, Horasan’da verdik mola,
Şanlı Malazgirt’e çeyrek kala…

Talas’ta tanıdık o Osman’ı,
Otlak eyledik Dandanekan’ı,
Bağdat’ta, biz devraldık İslamı,
Anadolu’muza çeyrek kala…

Ordu sürdük Sina’ya, Kudüs’e,
Pes etmedik haçlıya, Bizans’a,
İşi bırakmadık öyle şansa,
Söğüt İli’mize çeyrek kala…

Doğudan girdik Anadolu’ya,
Kayıkla geçtik Gelibolu’ya,
Edirne’den vardık Niğbolu’ya,
İstanbul’umuza çeyrek kala…

İstanbul’ suz Büyük Hanlık yarım,
Bir hücum eyledi ki Yıldırım,
Fatih ile tamam oldu durum,
Roma, Viyana’ya çeyrek kala…

Sıkı kuşattı Kara Mustafa,
Korkuyla titredi, hep Avrupa,
O Giray düşürdü, o’nu gafa,
Frenk İlleri’ne çeyrek kala…


’Batur Nafiz Tançağlar’
Nafi Çağlar Hacıömerli
12 Mayıs 1995-Batıkent/Ankara

 

ÇOBAN

ÇOBAN

 

ÇOBAN*

Kalmamış bu oymağın çoban*ı.
Elbet bir kısmı görür çabanı…
Bir gün sana bıkkınlık gelirse,
Hatırla, ağa ve bey babanı…

Bu soy; elbet tükenmez ve bitmez.
Yok olmaz, kaybolmaz ve de yitmez…
Lakin bu işler çobansız gitmez,
Senden başkası bunları gütmez…

Fakat, bir çoban bu soya yetmez…
Kimlik ise, bunlara fark etmez…
Nafiz bir yola baş koyduğunda,
Kesinlikle o yoldan çark etmez…




24 Ekim 2009 C.tesi 23:13
Güneşli / Bağcılar / İstanbul



Batur Nafiz TANÇAĞLAR " Nafi Çağlar Budunlu "


* Çoban ; Mahmatlı Dernek Başkanı Nafi Çağlar Budunlu

BATUR

BATUR


BATUR*


Ne gezersin İstanbul’larda Batur?
Sana engel mi ki, etraftaki sur?
Kendine dön; tekrar yumruğunu vur…
Eski yıllara yeniden düşler kur…

Hala buralarda mısın sen Batur?
Git; "Gazi" ili**ne çadırını kur…
Ağır ol; geç oymağın başında dur…
Gir; adam gibi otağ***ına otur…




24 Ekim 2009 Ctesi 22:20
Güneşli/Bağcılar/İstanbul



Batur Nafiz TANÇAĞLAR
" Nafi Çağlar Budunlu "


* Batur ; Nafi Çağlar Budunlu
** Gazi İl ; Gaziantep
*** Otağ ; Bey çadırı

YALNIZ KURT VE ÇAKAL SÜRÜSÜ

YALNIZ KURT VE ÇAKAL SÜRÜSÜ



Bir yalnız kurttu, kendini adamıştı halka,
Etrafındaki ihanetler halka, halka,
Gene de hayatı sürüp gidiyordu,
Sürünerek, debelenerek, düşe kalka…

Durup ta bakmadı kalıbına, yaşına,
Tuz da atmamıştı ekmeğine, aşına,
Bu feleğe ne saflıklar ederken,
Felek, neler getirmedi ki başına…

Dünyalar sığmazdı, hayaline, düşüne,
Girmek istedi, eşsiz halkı(!)nın düşüne,
Gün geldi, yaktılar bağrını zavallının,
Küçük dilini yuttu, düşüne, düşüne…

Ne de güvenmişti, kendince yoldaşı(!)na
Hep onları dikmişti, köşelere, yol başına,
Melül gözlerinin perdesi açıldı önce,
Sonra, o gözleri ki; döndü fal taşına…

Korkmadı çevirdi sırtını eşi(!)ne, dostu(!)na,
Kimler göz dikmedi ki, hayatının kastına,
Art arda yedi sırtına kahpe hançerleri,
Sonra, küller değmez oldu o postuna…

Günleri güzelken, diyecek yoktu şanına,
Evvel akrabalar koşar gelirdi yanına,
Yerde; akrepler, tilkiler, sürüngenler,
Sonra gökte; akbabalar girdi kanına…

Nice hain, nice kansızlar vardı,
Etrafını kuçular, bocu köpekler sardı,
Zamane meydanında çakallar cirit atarken,
Benim soylu kurduma inleri bile dardı…

Karşısına geldiler de dost gibi durdular,
Akıl almaz dümenler, tuzaklar kurdular,
Kancık yılışmalarla ayağına dolandılar,
Her dönüşte sırtına nice darbeler vurdular…

Yol alamadı, gelen vurdu, giden vurdu,
Şöyle yere sağlam bastı, öylece durdu,
İyi düşündü, kendi kendine sordu,
Çakallara boğduruyorlardı kurdu…

Ademoğlu bu; varsın aşağılık olsun,
Yıkılsın bu haller, beylik, ağalık olsun,
Bir yer beğen, yalnız ve asil kurdum,
Başı yüce, hem dumanlık, dağlık olsun…




’Batur Nafiz Tançağlar’
Nafi Çağlar Hacıömerli
30 Ocak 2003-Karşıyaka
Şehitkamil / Gaziantep


SOMA'DA YANDILAR
SOMA’DA YANDILAR

SOMA’DA YANDILAR

Neçe canlar yandı bu Soma’da,
Sanmayın, yanıp gittiler sobada,
Allah düşmana bile vermesin,
Ölenler öldü, kalanlar komada...

Payını da aldı Kırkağaç, Akhisar,
Yaralı çok, yüzlerce de ölü var,
Yakınları darmadağın olmuş, Gel bu yarayı sarabilirsen sar...

Korkulu yürekler gürp gürp atıyor,
Soğuk depolarda naaşlar yatıyor,
Kapılardan birer birer verilen,
Tabutlarda ne umutlar batıyor...

Yandılar, Soma’da yandılar,
Ekmeklerini kömüre bandılar.
Evlerinden tebessümle çıktılar,
Tekrar geri döneriz sandılar.
Yandılar, Soma’da yandılar...


Nafi ÇAĞLAR
Batur Nafiz Tançağlar
15 Mayıs 2014 Perş. 20:20
Nafi Çağlar Kısa Film
BİZİM ELLER / Karayusuflu Köyü

TÜRK BUDUN’DAN DOĞANIN İNTİKAMI DEPREM

TÜRK BUDUN’DAN DOĞANIN İNTİKAMI ; DEPREM

Eskiden Türkler bir yere oba kuracaklarken, öncüleri gönderip ileri keşif yani araştırma yaptırırlarmış. Bu öncüler bir çok yönden inceleme yaparlarmış. Biz sadece konumuzla yani depremle ilgili olandan söz edelim. Dağ yamaçlarında çadırlarını kurulabilecekleri alanların hem eğim hem genişlik olarak yeterli olduğuna karar verdiklerinde geri döner, durumu obanın ileri gelenlerine anlatırlarmış. Oba beyinin verdiği son karar ile göç yoluna düşerlermiş. Varıp çadırlarını dağın yöresine/yörebine kurarlarmış. Dağın yörebine yani yamacına kurarlarmış çadırlarını. Eskiden Türkler çadırı bile dağın yamaçına kurarlarken, Anadolu’da yaşayan günümüz Türkleri ise, binaları bile ovaya yaptırır olmuşlardır. Hem de çok katlı binalar ile birbirleriyle yarışmaya başlamışlardır. Sonlarını hiç düşünmemişlerdir. Atalarının neden sırtlarını Demirkazık adını verdikleri dağlara yasladıklarını unutur olmuşlardır. Oysa ataları yaz kış bir yerde sabit olmadıkları halde, geçici olarak oturdukları yeri bile sabitlercesine hesap kitap etmişlerdir. Sağlamlığı ve güveni ifade etmekte olan bu ulu dağları, Ulu Tanrı’nın yere çakmış olduğu kazıklardır diye düşünmüşlerdir. Yani evin direği gibi yerin direğidir diye hep dağlarda yaşamışlardır. Yazları üce dağ başındaki yaylaklarda sürülerini otlatırken, kışın rakımı düşük olan başka bir dağın sırtlarında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Eskiden Türkler, Gökyüzü’nde bile göğün direği olarak Kutup yıldızına “Demir-Kazık” demişlerdir. Yani Gökyüzünde bile dayanak noktası aramışlar ve buna çok önem vermişlerdir. Atalarımızın doğayla barışıklığı böyledir.
Geçmiş yüzyılımızda çimento icat edilip, Dünya betonlaşma başlamıştır. Türkiye’de ise cumhuriyet döneminde kullanılmaya başlanmışsa da yaygınlaşma 1940-1950 yıllarında olmuştur. Ne yazık ki, bu dönem ülkemizde çok partili hayata geçişe rastlamıştır. Bu kötü rastlantıdır ki, oy kaygısıyla bu kurallar uygulanmamıştır. Bu durum günümüze yani son iktidara kadar böyle gelmiştir. Ne halk ne de yöneticiler hesaplı işler yapmamışlar, bilimsel çalışmalara girmemişlerdir. Aslında bilimsel çalışmayı yapıp, vatandaşı bilgilendirecek, kuralları koyacak ve sıkıca uygulayacak olan yöneticilerdir. Son hükümet ise, bir kısmı daha önce başlamış olan yanlış yapılaşmanın sürekli önünü açmıştır. Hatta olağanüstü hızla kendisi de bu kötü yapılaşmaya ön ayak olmuştur. Oy almak için sürekli imar affı ve imar barışı getirmiştir. Dağ yamaçlarından veya eteklerinden ovaya verimli topraklara yüksek katlı binalar yapılması için ortam oluşturmuşlardır. Halk ise bu duruma sevinmiş ve hızla ileri atılmıştır. Dünya’nın en verimli tarım arazileri demir, kum ve çimento ile kirletilmiştir. Hem halk hem iktidar bunu övünecek bir eylem olarak değerlendirmişlerdir. İktidardakiler hizmet ediyoruz diye övünmüşler, halk ta ev sahibi oluyoruz diye sevinmişlerdir. İktidar halkının , özellikle tanıdıklarının işini kolaylaştırarak oyunu korumuş, halk ise işini yaptırmanın zevkini yaşayarak desteğine devam etmiştir. Yani çıkar, karşılıklı sürüp gitmiştir.Yani doğa birlikte katledilmiştir.
6 Şubat 2023 Pt. tarihinde saat 04.17’yi gösterdiğinde, artık öfkelenen Kızıl Küre’nin yer altı hareketlenmiş ve yer üstünü sallamıştır. Atalarımızın Demirkazık dediği dağların ve platoların üzerindeki yerleşim yerlerinin çoğu yerinde dururken, Demirkazık’tan demir gibi sağlamca, sıkıca tutunmaktan vazgeçip açık alana yani düzlüğe giden yerleşim merkezlerinin çoğu ise yıkılmıştır. Somut örnekler sunmak gerekirse, Gökyüzü’ne doğru sivri olarak yükselen, yaklaşık 950-1000 m. rakımlı, Ulu Tanrı tarafından yere sanki bir demir kazık gibi çakılmış olan Sof Dağı’nın hemen doğu tarafında yer alan Gaziantep Platsu’nda, kolonu kesilen binalar dışında fazla hasar olmamıştır. Çünkü yerden ve diğer yönlerden gelen sarsıntıları bu dağ yalıtmıştır. Halbuki yerin altından ilk vurgu buraya yapılmıştır. Fakat sağlam kazığı yerinden oynatsa da kaldırım öte fırlatamamıştır.Oysa yakınlarında, kendini çevreyelen kuzey, kuzeybatı, batı ve güneybatısını içine alan havzada yer alan Pazarcık, Kahramanmaraş, Türkoğlu, Kömürler (Nurdağı), İslahiye, Hassa, Kırıkhan, Altınözü, Reyhanlı, Antakya, Defne vb. il ve ilçe merkezlerinin hepsi, depremde olağanüstü zarar görmüşlerdir. Ölüm oranının en çok olduğu havza burasıdır. Çünkü, kendilerini koruyan dağlardan uzaklaşmışlar ve son yıllarda düz ovaya doğru yayılmışlardır. Tarlalara olağanüstü zarar vermişlerdir. Tarım alanlarını hızla daraltmışlardır. Onbir il ve ilçelerin tamamını bu şekilde saymak mümkün. Hepsi aynı durumdadır. Oysa dağlara, tepelere az katlı evlerle birleşik veya bağımsız obalar kurslardı, hem evleri barkaları yıkılmazdı veya az hasarla kurtulurlardı, hem de kendi yaşam kaynakları olan tarım ürünlerini, kendi tarlalarında üretip, doğal tüketirlerdi. En önemlisi de hayatta kalır ve temiz havada yaşamaya devam ederlerdi. Burada sadece halkı suçladığım anlaşılmasın. Ölenleri suçladığım hiç anlaşılmasın. Ölenlere yaratandan rahmet, kalanlarına sağlık ve kolaylık diliyorum. Türk Budun toptan hepimiz suçluyuz. Ben, biz Türkler’in son durumunu ve doğaya bakış açısını eleştiriyorum. Ancak en suçlu olanlar politikacılar, belediyeciler, yapı denetimciler, mimar ve mühendisler, müteahhitler ve buna rıza gösteren halktır. Hatta kolonu kesilen binanın , kolonunu acilen tekrar yaptırtmayan ve süreci uzatan mahkemedeki hakim bile suçludur. Köyümden 100 m. kadar uzaklıkta bir tarlam var. Köylüler ve akrabalar bana “tarlana ev yaptır” diyorlar yıllardır. Ben ise, o tarlayı bozmaya kıyamam diyorum.
Peki budan sonra ne olacak? Aynı politikacılar, belediyeciler, yapı denetimciler, mimar ve mühendisler, müteahhitler ve halk ile bu sorun nasıl çözülecek. Bana göre çözülemeyecek ve aynısı olacaktır. En iyisi Türkeye’nin çadır kentlerinin daha yaşanır hale getirilmesidir. Zaten konteynirlerde insanlar ömür boyu yaşayabilirler. Bu konuda Türkiye geneli kampanya sürmektedir. Ayrıca Türkistan’dan gelen Türk çadırları zaten ömürlük. Batı’dan gelenler ise bilimsel verilerle üretildiğinden yine ömürlüktür. Güvenli yapılaşma ortamı oluşuncaya kadar hayata böyle devam etmek gerekir. Sonrasında eski Yörük-Türk geleneklerine göre en iyi çözüm üreterek, Demirkazıklara, sağlamca bir çivi tutunmaktır. Yani dağ yamaçlarına az katlı ve dayanıklı binalar yapmaktır. Dayanıklı binalar için kara taş ( bazalt taşı) veya ak kaya taşlarını kullanmaktır. Dünyan’nın en verimli humuslu topraklarından oluşan ovalarımızı kimyasal çimento ile kirletmemek ve tarım alanları bırakmaktır. En azından kalan nüfusu korumaktır. Böylece doğanın yeni intikamından önemli ölçüde korunmuş oluruz. Aksine destek veren herkes tekrar vebal altına girecektir. Saygılarımla…03.03.2023 İstanbul
Uzman Fizik Öğretmeni NAFİ ÇAĞLAR MAHMATLI

Ana Karakterler:

Yorumlar - Yorum Yaz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam75
Toplam Ziyaret325274
Anket
Sitemizde en çok etkilendiğiniz bölüm / yer neresidir ?
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Hava Durumu
Saat
KIZIL BAYRAK SİYAH SANCAK

KIZIL BAYRAK        

  SİYAH SANCAK


Son kurultayın adı “Turan” olacak…
Başımızın üstünde Kur’an olacak…
Tarihin sahibi bu Türkler, yeniden,
Şu yeryüzünde; nizamı kuran olacak…

Türklük’ündür; ay ve yıldızlı al bayrak,
İslamlığındır; o yeşil-siyah sancak.
İkisinde cihana hakim kılacak,
Turan soylu Türkler olabilir ancak…



4 Ocak 2010 - K.Sinan/Bahçelievler/İst.


Batur Nafiz TANÇAĞLAR
" Nafi Çağlar Budunlu "

CloudFlare
TÜRK'ÜN DURUŞU

TÜRK’ÜN DURUŞU

Türk’ün çokberk olur yumruk vuruşu,
İşte böyle olur Türk'ün duruşu…
Ağır olur kalkışı, oturuşu,
İşte böyle olur Türk’ün duruşu…

Düzenbaz tilkiler, hep ürkek olur,
Dalkavuk çakallar, hep korkak olur,
Türk’ümü sorarsan hep erkek olur,
İşte böyle olur Türk’ün duruşu…

Karşısındakinin kimliğine bakmaz,
Kimsenin gücü, makamını takmaz,
İnandığı kutlu yoldan hiç çıkmaz,
İşte böyle olur Türk’ün duruşu…

Onlar için bilgedir ak sakallı,
Gönüller engin, tavırlar akıllı,
Bilirler, bu yol; dikenli, çakıllı,
İşte böyle olur Türk’ün duruşu…

Sayarlar, teyzeleri, halaları,
Severler, yavruları, balaları,
Geçerler, surları, kalaları,
İşte böyle olur Türk’ün duruşu…

Satmazlar, emmileri, dayıları,
Korurlar, Oğuzlar’ı, Kayılar’ı,
Korkmazlar, az olsa da sayıları,
İşte böyle olur  Türk’ün duruşu…

Üleşirler önlerindeki aşı,
Yolda koymazlar, koldaş*ı, yoldaşı,
Din-budun uğruna verirler başı,
İşte böyle olur Bozkurt duruşu…

Türklük’ün hası, esası mert olur,
Milletinin derdi, o’na dert olur,
Konu vatan ise, tavrı sert olur,
İşte böyle olur Türk’ün duruşu…

Türk der isen o’nun hası Nafi’dir,
Tam Türk’tür o, katışıksız, safidir,
Erkek görmek istersen, o kafidir,
İşte böyle olur Türk’ün duruşu…
 

Batur Nafiz TANÇAĞLAR
” Nafi Çağlar Budunlu “

17 Mayıs 2008-K.Sinan
Bahçelievler/ İstanbul
 

* Koldaş ; Kollanılan kişi, arkadaş.

ŞEHİT HASAN AĞA'M

ŞEHİT HASAN AĞA'M


Sefer emri ile düştü yollara,
Neçe yerden geçti, gitti çöllere,
Yedi gavur leşi baştan aştı da,,
Hasret kaldı, yardım eden ellere…

Hasan Ağa’m son nefeste yekindi,
Dediler ki, vakitlerden ikindi,
Yatıyordu, susuz yerde, yiğidim,
Çırpındı da son bir defa silkindi…

Nafi der ki; şad olasın Hasan Ağa,
Ne miraslar bıraktınız bu çağa,
Siz Yemen’de, canlarınız verdiniz,
Ulaşamaz gavur bu Karadağ’a…

Ağam, öz ağam, benim Hasan Ağa’m,
Varıp Yemen İli’ni basan ağam…

Ağam, öz ağam, benim Hasan Ağa’m,
Buralardan olmasın tasan ağam...

23 Ekim 2011 Pazar - 01:33
K.Sinan/Bahçelievler/İST.


Şehit Hasan Ağa; Dedem olup, Yemen şehididir.
TÜRKÇE'Nİ

TÜRKÇE’Nİ

- 1 -

Türkçe’ni, Türk’üm,Türkçe’ni…
Uçmağa giden Türkçe’ni…
Turan İli’nin Türkleri,
Ko aparsın o Türkçe’ni…

24 Ocak 2008 - Bakırköy / İst.

- 2 -

Türkçe’ni, Türk’üm Türkçe’ni…
Çıkmaza giden Türkçe’ni…
Türkler terk eder Türkçe’ni,
Ne yaparsın o Türkçe’ni…

20 Mayıs 2008 - Bahçelievler/İst.

ÇUHURDA TÜRKMENEM
ÇUHURDA TÜRKMEN’EM

Binlerce yıldır; Samarra, Ur’da Türkmen’em.
Alemde çoh yerde, orda, burda Türkmen’em.
Neçe dövletler gurdugum öz vetanımda,
Düşmüşem a dostlar, çuhurda Türkmen’em…

Gışlar olanda , sagukta , garda Türkmen’em.
Bir derbent, bir çuhurda, darda Türkmen’em.
Kimi gelir vurur, kimi istemez sürer,
Men bilmiyrem ki a dostlar, harda Türkmen’em…

Mene, bend olmuş gal’alar, surda Türkmen’em.
Ne şekil sahap olag bu yurda Türkmen’em.
Dara düştügümüz vahıtlarda yol veren,
Bir selam varanda öncü kurda, Türkmen’em…


www.nafiztancaglar.com


Batur Nafiz TANÇAĞLAR
Nafi Çağlar Budunlu
14 Mart 2011 Pt. 17:17
K.Sinan/Bahçelievler/İst.
Bize Antepli Derler

BİZE ANTEPLİ DERLER

Barak uzun havası,
Leziz Kilis tavası,
İşte kültür yuvası,

Bize Antepli derler,
Burda düşmanı yerler…

Geniş Barak ovası,
Yiğitlerin yuvası,
Budur Antep liva*sı,

Bize Antepli derler,
Burda düşmanı yerler…

Düşmanın en arsızı,
Artık gelmez Fransız’ı,
Yürekler görmez sızı,

Bize Antepli derler,
Burda düşmanı yerler…

Kuzeyde Karadağ’ı,
Kale gibi Türk Dağı,
Kükreyen gençlik çağı,

Bize Antepli derler,
Burda düşmanı yerler…

Doğuda Fırat nehri,
Gözeldir, Sof’tan seyri,
Ezelden Türk’ün şehri,

30 Mart 2011 Ç.19:27
Bağcılar / İstanbul


Bize Antepli derler,
Burda düşmanı yerler…

Antep etrafı dağlar,
Dağlarda güzel bağlar,
Böyle der Nafi Çağlar,

Bize Antepli derler,
Burda düşmanı yerler…

Bize Antepli derler,
Burda düşmanı yerler…



’Batur Nafiz Tançağlar’
Nafi Çağlar Hacıömerli
12 Mayıs 2008-K.Sinan
Bahçelievler/ İstanbul


* Liva ; Osmanlı Döneminde sancak, il, şehir .

Garadağ Gözeli

GARADAĞ GÖZELİ

Merzimen Çayı* durgun akar.
Bir ucu da Fırat’a çıkar.
Garadağ’da bir gözel gördüm,
Bakışları sineler yakar…

Garadağ’ın üstü yayladır.
Sorun halin, acep hayledir.
Bir duruşu adam öldürür.
Bu Yörük gızları böyledir…

Garadağ** dibi Yavuzeli.
Bu dilber beni etti deli.
Ya almalı ya da gitmeli,
Söyleyin dostlar ne etmeli? ..



Batur Nafiz TANÇAĞLAR
’Nafi Çağlar Mahmatlı’
22 Mart 2011 Salı 01:22
K.Sinan/Bahçelievler/İst.


* Merzimen Çayı ; Gaziantep Yavuzeli ilçesinde bir çay adı.
** Garadağ ; Fırat Nehri’nden Yavuzeli-Araban arasından batıya doğru uzanan
dağın adı.