TÜRK BUDUN’DAN DOĞANIN İNTİKAMI ; DEPREM Eskiden Türkler bir yere oba kuracaklarken, öncüleri gönderip ileri keşif yani araştırma yaptırırlarmış. Bu öncüler bir çok yönden inceleme yaparlarmış. Biz sadece konumuzla yani depremle ilgili olandan söz edelim. Dağ yamaçlarında çadırlarını kurulabilecekleri alanların hem eğim hem genişlik olarak yeterli olduğuna karar verdiklerinde geri döner, durumu obanın ileri gelenlerine anlatırlarmış. Oba beyinin verdiği son karar ile göç yoluna düşerlermiş. Varıp çadırlarını dağın yöresine/yörebine kurarlarmış. Dağın yörebine yani yamacına kurarlarmış çadırlarını. Eskiden Türkler çadırı bile dağın yamaçına kurarlarken, Anadolu’da yaşayan günümüz Türkleri ise, binaları bile ovaya yaptırır olmuşlardır. Hem de çok katlı binalar ile birbirleriyle yarışmaya başlamışlardır. Sonlarını hiç düşünmemişlerdir. Atalarının neden sırtlarını Demirkazık adını verdikleri dağlara yasladıklarını unutur olmuşlardır. Oysa ataları yaz kış bir yerde sabit olmadıkları halde, geçici olarak oturdukları yeri bile sabitlercesine hesap kitap etmişlerdir. Sağlamlığı ve güveni ifade etmekte olan bu ulu dağları, Ulu Tanrı’nın yere çakmış olduğu kazıklardır diye düşünmüşlerdir. Yani evin direği gibi yerin direğidir diye hep dağlarda yaşamışlardır. Yazları üce dağ başındaki yaylaklarda sürülerini otlatırken, kışın rakımı düşük olan başka bir dağın sırtlarında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Eskiden Türkler, Gökyüzü’nde bile göğün direği olarak Kutup yıldızına “Demir-Kazık” demişlerdir. Yani Gökyüzünde bile dayanak noktası aramışlar ve buna çok önem vermişlerdir. Atalarımızın doğayla barışıklığı böyledir. Geçmiş yüzyılımızda çimento icat edilip, Dünya betonlaşma başlamıştır. Türkiye’de ise cumhuriyet döneminde kullanılmaya başlanmışsa da yaygınlaşma 1940-1950 yıllarında olmuştur. Ne yazık ki, bu dönem ülkemizde çok partili hayata geçişe rastlamıştır. Bu kötü rastlantıdır ki, oy kaygısıyla bu kurallar uygulanmamıştır. Bu durum günümüze yani son iktidara kadar böyle gelmiştir. Ne halk ne de yöneticiler hesaplı işler yapmamışlar, bilimsel çalışmalara girmemişlerdir. Aslında bilimsel çalışmayı yapıp, vatandaşı bilgilendirecek, kuralları koyacak ve sıkıca uygulayacak olan yöneticilerdir. Son hükümet ise, bir kısmı daha önce başlamış olan yanlış yapılaşmanın sürekli önünü açmıştır. Hatta olağanüstü hızla kendisi de bu kötü yapılaşmaya ön ayak olmuştur. Oy almak için sürekli imar affı ve imar barışı getirmiştir. Dağ yamaçlarından veya eteklerinden ovaya verimli topraklara yüksek katlı binalar yapılması için ortam oluşturmuşlardır. Halk ise bu duruma sevinmiş ve hızla ileri atılmıştır. Dünya’nın en verimli tarım arazileri demir, kum ve çimento ile kirletilmiştir. Hem halk hem iktidar bunu övünecek bir eylem olarak değerlendirmişlerdir. İktidardakiler hizmet ediyoruz diye övünmüşler, halk ta ev sahibi oluyoruz diye sevinmişlerdir. İktidar halkının , özellikle tanıdıklarının işini kolaylaştırarak oyunu korumuş, halk ise işini yaptırmanın zevkini yaşayarak desteğine devam etmiştir. Yani çıkar, karşılıklı sürüp gitmiştir.Yani doğa birlikte katledilmiştir. 6 Şubat 2023 Pt. tarihinde saat 04.17’yi gösterdiğinde, artık öfkelenen Kızıl Küre’nin yer altı hareketlenmiş ve yer üstünü sallamıştır. Atalarımızın Demirkazık dediği dağların ve platoların üzerindeki yerleşim yerlerinin çoğu yerinde dururken, Demirkazık’tan demir gibi sağlamca, sıkıca tutunmaktan vazgeçip açık alana yani düzlüğe giden yerleşim merkezlerinin çoğu ise yıkılmıştır. Somut örnekler sunmak gerekirse, Gökyüzü’ne doğru sivri olarak yükselen, yaklaşık 950-1000 m. rakımlı, Ulu Tanrı tarafından yere sanki bir demir kazık gibi çakılmış olan Sof Dağı’nın hemen doğu tarafında yer alan Gaziantep Platsu’nda, kolonu kesilen binalar dışında fazla hasar olmamıştır. Çünkü yerden ve diğer yönlerden gelen sarsıntıları bu dağ yalıtmıştır. Halbuki yerin altından ilk vurgu buraya yapılmıştır. Fakat sağlam kazığı yerinden oynatsa da kaldırım öte fırlatamamıştır.Oysa yakınlarında, kendini çevreyelen kuzey, kuzeybatı, batı ve güneybatısını içine alan havzada yer alan Pazarcık, Kahramanmaraş, Türkoğlu, Kömürler (Nurdağı), İslahiye, Hassa, Kırıkhan, Altınözü, Reyhanlı, Antakya, Defne vb. il ve ilçe merkezlerinin hepsi, depremde olağanüstü zarar görmüşlerdir. Ölüm oranının en çok olduğu havza burasıdır. Çünkü, kendilerini koruyan dağlardan uzaklaşmışlar ve son yıllarda düz ovaya doğru yayılmışlardır. Tarlalara olağanüstü zarar vermişlerdir. Tarım alanlarını hızla daraltmışlardır. Onbir il ve ilçelerin tamamını bu şekilde saymak mümkün. Hepsi aynı durumdadır. Oysa dağlara, tepelere az katlı evlerle birleşik veya bağımsız obalar kurslardı, hem evleri barkaları yıkılmazdı veya az hasarla kurtulurlardı, hem de kendi yaşam kaynakları olan tarım ürünlerini, kendi tarlalarında üretip, doğal tüketirlerdi. En önemlisi de hayatta kalır ve temiz havada yaşamaya devam ederlerdi. Burada sadece halkı suçladığım anlaşılmasın. Ölenleri suçladığım hiç anlaşılmasın. Ölenlere yaratandan rahmet, kalanlarına sağlık ve kolaylık diliyorum. Türk Budun toptan hepimiz suçluyuz. Ben, biz Türkler’in son durumunu ve doğaya bakış açısını eleştiriyorum. Ancak en suçlu olanlar politikacılar, belediyeciler, yapı denetimciler, mimar ve mühendisler, müteahhitler ve buna rıza gösteren halktır. Hatta kolonu kesilen binanın , kolonunu acilen tekrar yaptırtmayan ve süreci uzatan mahkemedeki hakim bile suçludur. Köyümden 100 m. kadar uzaklıkta bir tarlam var. Köylüler ve akrabalar bana “tarlana ev yaptır” diyorlar yıllardır. Ben ise, o tarlayı bozmaya kıyamam diyorum. Peki budan sonra ne olacak? Aynı politikacılar, belediyeciler, yapı denetimciler, mimar ve mühendisler, müteahhitler ve halk ile bu sorun nasıl çözülecek. Bana göre çözülemeyecek ve aynısı olacaktır. En iyisi Türkeye’nin çadır kentlerinin daha yaşanır hale getirilmesidir. Zaten konteynirlerde insanlar ömür boyu yaşayabilirler. Bu konuda Türkiye geneli kampanya sürmektedir. Ayrıca Türkistan’dan gelen Türk çadırları zaten ömürlük. Batı’dan gelenler ise bilimsel verilerle üretildiğinden yine ömürlüktür. Güvenli yapılaşma ortamı oluşuncaya kadar hayata böyle devam etmek gerekir. Sonrasında eski Yörük-Türk geleneklerine göre en iyi çözüm üreterek, Demirkazıklara, sağlamca bir çivi tutunmaktır. Yani dağ yamaçlarına az katlı ve dayanıklı binalar yapmaktır. Dayanıklı binalar için kara taş ( bazalt taşı) veya ak kaya taşlarını kullanmaktır. Dünyan’nın en verimli humuslu topraklarından oluşan ovalarımızı kimyasal çimento ile kirletmemek ve tarım alanları bırakmaktır. En azından kalan nüfusu korumaktır. Böylece doğanın yeni intikamından önemli ölçüde korunmuş oluruz. Aksine destek veren herkes tekrar vebal altına girecektir. Saygılarımla…03.03.2023 İstanbul Uzman Fizik Öğretmeni NAFİ ÇAĞLAR MAHMATLI |