-- Ana çıkmayalım dışarı, her tarafta Fransız askeri var.
-- Hemen gidip geri geliriz, kimseye görünmeden…
-- Görürlerse kötü olur ana…
-- Kestirmeden görünmeden gideriz…
-- Tamam, ne yapalım ana…
Dar bir sokaktan geçerken,
Görüldü iki soysuz içerken…
Kamil ve anasının yolunu kestiler,
Böğürdüler, neredeyse kustular…
Kamil ve anası birden sustular…
Piçin birisi, elini uzattı…
Kamil önce baka kaldı.
Haydi Kamil’im,
Durma! Vur,
Şu itin kafasını kır…
Kamil, Yerden bir taş aldı…
İtin kafasına berk çaldı…
İtin eli havada kaldı…
Çok şükür Allah’ım, çok şükür…
Piçin eli değmedi,
Havada kaldı namahremin eli,
Böğürürken dışarı çıktı kafirin dili...
Çok şükür Allah’ım, çok şükür…
Piçin eli değmedi,
" Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar -- ki şehadetleri dinin temeli --
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli...M.Akif Ersoy )
Değmedi,
Değmedi namahrem eli...
Değmedi,
Anamın bacımın baş örtüsüne (türbana değil!)
Eline sağlık,
Elin dert görmesin Kamil’im…
Eli havada kalan gavur,
Sokak köpekleri gibi uludu…
Başından kanlar akıyordu…
Diğer eşşoğlu önce şaşkındı,
Sonra süngü batırdı Kamil’in bağrına…
Ah anam! Dedi yıkıldı Kamil…
Başı kanayan köpoğlu da geldi batırdı bir süngü…
Yıkılan Kamil iyice yığıldı kaldı…
21 Ocak 1920 Cuma Mahalle Kozanlı
İki piç, Durur mu hiç…
Sokaktan koşup çıktılar,
Tarlalardan aştılar,
Tepe başına ulaştılar.
Onların ataları Frenkler, iyi bilirlerdi Türk’ün kırbacını,
İyi bilirlerdi Katelonya’yı Ve Attila’nın kırbacını…
Kamil’in anası,
Yanan yüreğiyle kapanmıştı Oğlunun üstüne…
Yüzündeki “ar” dı, Bu haller o’na zordu…
Ağladı çırpındı…
Ne çare oğlu gitmişti…
Kahveden koşup geldiler Antep erkekleri…
Bir yay gibi
Bir yarım ay gibi durmuşlardı Kamil’in başında…
Kamil’in anası hıçkırıklarını bıraktı,
Ayağa kalktı, Antepli erkelere,
Parçalayıcı bir dişi kurt gibi baktı…
-- Daha ne yapmalarını bekliyorsunuz?
Daha neyi yapmalılar sizin bir şey yapmanız için…
Kamil’in anası erkeklere tek tek
Öfkeli öfkeli bakıyordu.
Biraz daha durdu..
Cevap gelmeyince; onları can evinden vurdu.
-- Daha yetmedi mi ettikleri?
O zaman çıkarın şu elbiseleri
Ben size zubun ve etek bulurum…
Giydiririm size etekleri…
Elbette giyemezdi bu etekleri…
Antep’in erkekleri…
Mahçuplardı Zeynep? Kadına…
Başları önde, yandaydı elleri…
Yumruklarını sıktı her biri,
Gıcırdıyordu dişleri…
Nihayet duyuldu sesleri…
-- Yetti artık!..
Sabrımız tükendi artık.
Savaşımız başlamalı artık…
Bunlar çok oldu artık…
Birinci “yetti artık” bu demekti…
Sonra yumruklarını biraz kaldırdılar…
Kollarını dirseklerinden kırdılar…
Dişlerini dişlerine vurdular…
Ve yine mırıldandılar…
-- Yetti artık!..
Artık sabrımız tükenmiştir.
Artık savaş başlıyor demekti
Bu , ikinci “yetti artık”
Sonra…
Sonra…
-- Yetti artık diye üçünü kez haykırdıklarında,
Sağ ellerini yumruklar halinde havaya kaldırdılar…
Durmadılar saldırdılar…
Seğirttiler evlerine…
Orak, galiç,
Keser, çekiç,
Kazma, kürek,
Balta, nacak,
Kazma sapı, balta sapı, tek sıkımlık eski kırmalı, ne geçerse gavura vurmalı… Artık ne olursa olacak…
Düşman bu şehirde boğulacak…
Toplandı kalabalık,
Yürüdü düşmanı gördükleri yerlere..
Düşmanlar kaçıp Yabancı mektebin içine gittiler.
Kapıları da ardından kapattılar.
“Duvarlar da yüksek Okulda böyle duvara ne gerek?
Böyle duvar?!..
Böyle duvar?!..”
Antepliler, İşte o zaman anladılar?!..
“Niye böyle duvar?!...
Mektepte böyle duvar?!...
Meğer bu okul komuta merkeziymiş onların…
Meğer ki;
Yüzyıllardır koynumuzda beslediklerimiz Casusluk yapıyormuş!...
Sizi nankör köpekler!...
Yüz yıllarca en güçlü olduğumuz zamanlarda bile,
Biz size karışmadık…
Ancak sizin yaptığınız yanınıza kalmaz…
Bu iş böyle olmaz…”
Mektep sabaha kadar kuşatma altında tutuldu…
Fransız komutan bir elçi gönderdi,
İki askeri şiddetle cezalandıracakmış melun…
İstenilen kadar da fidye verecekmiş…
Teklif ettiği altın liranın miktarı İki yüzmüş…
Bunlarda ki ne iki yüzmüş?...
Kamil’in anasının ve de Kamil’in babasının cevapları hazırdı…
“Benim oğlumun kanı satılık değildir.
İki askeri de verseler istemem.
Ya diğer kadınlar kızlar ne olacak,
Artık emniyette değiliz.
Ya diğer civanların Canları ne olacak..
Son askerinize kadar buradan çekilinceye kadar
Mücadelemiz devam edecektir…”
Korku salmıştı gavur piçi, Gene geldi bir elçi…
“ Ey öfkeli Türk kadını, Fidyenin sen koy adını*…”
Öfkeli, acılı ve asil Türk kadını,
Kocasıyla birlikte koydu fidyenin adını ;
“İsteriz eksiksiz,sizin bütün askerleri
Sizinle olan hain, nankörleri… (nankör Ermenileri…)
Komutanınız da alsın ailesini, Dönsün ülkesine geri…”
* Adını koymak ; Bir pazarlıkta, fiyatı belirlemek.
Yukarıdaki anlamı ; Fidyeyi en belirle demektir.
Hey Anglo,
Hey Sakson…
Hay Cermen..
Ey Frenk,
Sen kimsin?
Nedir Jandak, mandak
Sen gel de ;
Şu Türk anasındaki asalete bak!..
“Ey genç Kamil,
Sen de şunu bil ;
Senin yaşlardaki yüzlerce gençle
Beraberim her gün…
Bol bol seni anlatıyorum onlara…
Hem de Gaziantep’ten çok uzakta Mesela İstanbullarda…
Mesela Zonguldak’ta…
Hele “Gazi” Antep’teki Öğrencilerime ezber ettirdim seni…
Seni anlatmak, Gururlandırıyor beni…
Biliyor musun?
Bu gün sınıfta yine adın geçti…
Biliyor musun?
Bu gün adın bir çok yere verildi…
Benim köyüm de, senin adını taşıyan ilçeye bağlı…
“Gazi” Antepliler sana gönülden bağlı…”
İnsanlar gece boyunca dolaştı…
Heyet-i Merkeziye sabaha kadar Bütün evlere ulaştı…
Sabahleyin güneş doğunca,
Meydanlar mahşer günü gibiydi…
Kamil’in anası baştaydı…
O sabah tavırları başkaydı…
Vakarlıydı bir Baş Katun gibi,
Sanırdın halkın edibi…
Sanki Halide Edip Adıvar’dı…
Yerlerine saklanmış düşmanda Korku vardı…
Haykırıyordu Antep’in erkekleri…
“Kamil, kanın yerde kalmayacak!...”
Duymuştu bu sesleri…
Duymuştu Kamilin anası,
Öfkeliydi Zeynep? Bacı,
Attila’nın torunlarının, Hazırdı kırbacı!...
Batur Nafiz Tançağlar
2 Kasım 2008 Pazar 21:00
Kocasinan/Bahçelievler/İstanbul